Lev Troçki – Paul Mattick Sr.

Lev Troçki ile birlikte bolşevizmin son büyük lideri de hayata veda etti. Geri kalmış Rusya’yı bugünkü devlet-kapitalist biçimine dönüştürmek için büyük bir silah olan bolşevik ideolojinin orijinal içeriğinin bir kısmını canlı tutan, onun son on beş yıldaki faaliyetleriydi.

Her insanın pratikte teoriden daha bilge olması gibi, Troçki de başarılarıyla, onlara eşlik eden gerekçelerinden çok daha büyük bir önem kazanmıştır. Lenin’in yanında, hiç şüphesiz Rus Devrimi’nin en büyük figürüydü. Bununla birlikte, Lenin ve Troçki gibi liderlere duyulan ihtiyaç ve bu liderlerin yarattığı etki, proleter kitlelerin acımasız ve olgunlaşmamış bir tarihsel durum karşısında kendi gerçek ihtiyaçlarını çözme konusundaki mutlak çaresizliğini gün ışığına çıkarmaktadır.

Kitlelerin yönetilmesi gerekiyordu; ancak liderler yalnızca kendi ihtiyaçları çerçevesinde yönetebilirlerdi. Bolşevizmin uyguladığı türden bir liderliğe duyulan ihtiyaç, nihayetinde kitleleri disipline ve terörize etme ihtiyacından başka bir şeye işaret etmez, ki bu sayede kitleler egemen toplumsal grubun planlarıyla uyum içinde çalışabilsin ve yaşayabilsin. Bu tür bir liderliğin kendisi, sınıf ilişkilerinin, sınıf siyasetinin ve ekonomisinin varlığını ve liderler ile yönetilenler arasında uzlaşmaz bir karşıtlık olduğunu gösterir. Lev Troçki’nin baskın kişiliği, Bolşevik Devrimi’nin proleter olmayan karakterini, Moskova Mozolesi’ndeki mumyalanmış ve tanrılaştırılmış Lenin kadar iyi ortaya koymaktadır.

Birilerinin liderlik edebilmesi için diğerlerinin güçsüz olması gerekir. İşçilerin öncüsü olabilmek için seçkinler tüm toplumsal kilit pozisyonları gasp etmelidir. Eski burjuvazi gibi, yeni liderler de tüm üretim ve yıkım araçlarını ele geçirmeli ve kontrol etmelidir. Kontrollerini ellerinde tutmak ve etkili kılmak için liderler bürokratik genişleme yoluyla kendilerini sürekli güçlendirmeli ve yönetilenleri sürekli bölmelidir. Yalnızca efendiler lider olabilir.

Troçki böyle bir efendiydi. İlk başta usta bir propagandacı, müthiş ve hiç yorulmayan bir hatip olarak devrimdeki lider konumunu sağlamlaştırdı. Sonra Kızıl Ordu’nun yaratıcısı ve efendisi oldu, sağ ve sola karşı savaştı, Bolşevizm için savaştı ve onun da efendisi olmayı umdu. Ama burada başarısız oldu. Liderler tarih yazdığında, yönetilenler artık dikkate alınmaz; ama yok da olmazlar. Büyük tarihsel gösterilerin gücüne güvenen Troçki, dünya tarihinin spot ışıkları altında olmasına rağmen, bürokratik gelişmenin perde arkasında etkili bir oportünist olmayı ihmal etti.

Bugün artık büyük adamlara gerek yok. Modern propaganda araçları herhangi bir sahtekarı bir kahramana, vasat bir kişiliği her şeyi kavrayan bir dehaya dönüştürebilir. Propaganda aslında kolektif çabalarıyla Hitler ve Stalin gibi ortalama, belki de aptal, bir lideri büyük bir adama dönüştürüyor. Liderler, verili toplumsal kurumları sürdürmek için örgütlü, kolektif ve gerçekten zeki bir iradenin sembolleri haline gelirler. Rusya dışında Troçki kısa süre içinde profesyonel devrimcilerden ve onların destekçilerinden oluşan küçük bir tarikatın efendisi konumuna indirgendi. O “İhtiyar”dı, siyaset sahnesinde sonu saçmalıkla bitecek yapay bir büyümenin tartışılmaz otoritesiydi. Düşmanı Stalin’in Üçüncü Enternasyonal’in efendisi olduğu gibi, bir Dördüncü Enternasyonal’in efendisi olmak, onunla birlikte ölen bir hayal olarak kaldı.

Burada Troçki’nin bireysel gelişimini yeniden izlemeye gerek yok; otobiyografisi yeterli. Edebi ve diğer birçok niteliğini vurgulamak da gerekli değildir. Eserleri ve en başta da kitabı Rus Devrimi’nin Tarihi, onun adını bir yazar ve siyasetçi olarak ölümsüzleştirecektir. Ancak, Rus devlet kapitalist devriminin bu liderini uluslararası işçi sınıfının bir şehidi haline getirecek Troçki efsanesinin geliştirilmesine karşı çıkmaya gerçekten ihtiyaç vardır – bolşevizmin diğer tüm varsayımları ve yönleriyle birlikte reddedilmesi gereken bir efsane.

Louis Ferdinand Céline, devrimlerin yirmi yıl sonra yargılanması gerektiğini söylemişti. Bunu yaparken de bolşevizm için sadece kınama ifadeleri buldu. Ancak bize öyle geliyor ki, bolşevizmin günümüzdeki yeniden değerlendirmesi her türlü ahlakçılıktan uzak bir şekilde yapılabilir. Geriye dönüp bakıldığında, bolşevizmde, Birinci Dünya Savaşı’nın başlattığı yeni bir kapitalist gelişme evresinin başlangıcını görmek oldukça kolaydır. Hiç kuşkusuz, 1917’de Rusya kapitalist dünya yapısının en zayıf halkasıydı. Ancak özel mülkiyet biçimindeki bütün kapitalizm zaten durgunluğun eşiğindeydi. Laissez-faire tipi uygulanabilir bir ekonomik sistem kurmak ve genişletmek artık mümkün değildi. Sadece tam merkeziyetçiliğin, tüm toplum üzerinde diktatörce yönetimin gücü, gerileyen dünya kapitalizmine rağmen üretimi genişletme kapasitesine sahip sömürücü bir toplumsal düzenin kurulmasını garanti edebilirdi.

Bolşevik liderlerin, yirmi yıl içinde tüm kapitalist dünyanın daha sonraki evrimi için bir örnek haline gelen devlet-kapitalist yapılarını oluştururken, yapılarının kendilerinin ve dünya proletaryasının ihtiyaç ve arzularına uygun olduğuna derinden inandıklarına şüphe yoktur. Toplumlarının emek sömürüsüne dayalı olmaya devam ettiği gerçeğini değiştiremeyeceklerini anladıklarında bile, liderlerin yönetimini yönetilenlerin çıkarlarıyla özdeşleştiren bir teoriyi bahane ederek bu gerçeğin anlamını değiştirmeye çalıştılar. Sınıflı toplumda toplumsal gelişmenin itici gücü -sınıf mücadelesi- teorik olarak bir kenara bırakıldı; ancak pratikte proletarya diktatörlüğü maskesi altında otoriter bir rejimin geliştirilmesi gerekiyordu. Troçki, bu rejimin yaratılmasında ve onu kamufle etme girişiminde şöhretinin çoğunu kazandı. Sonuna kadar da bu şöhretine sırtını yasladı. Troçki’nin Bolşevik devrimin yalnızca kapitalizmin biçimini değiştirebildiğini ama kapitalist sömürü biçimini ortadan kaldıramadığını neden kabul edemediğini anlamak için Bolşevik Rusya’nın ilk gürleyen yıllarında oynadığı büyük rol üzerinde düşünmek yeterlidir. Onun anlayışını bulandıran, o dönemin gölgesiydi.

Çarlık Rusya’sında hüküm süren genel geri kalmışlık içinde, entelijansiya konumunu geliştirmek için çok az fırsata sahipti. Eğitimli orta sınıfların yetenek ve kapasiteleri bu durgun toplumda hayata geçirilemedi. Daha sonra bu durum, Versailles’dan sonra ve takip eden dünya krizinin ardından İtalya ve Almanya’daki orta sınıf koşullarında benzerini buldu. Her üç ülkede de ve her iki durumda da, aydınlar ve orta sınıfların geniş katmanları politikleşti ve gerileyen ekonomik sisteme karşı konumlandı. Silah olarak kullanılabilecek ideoloji ve müttefik arayışında, herkes toplumun proleter katmanına ve diğer tüm memnuniyetsiz unsurlara hitap etmek zorundaydı. Bolşevik hareketin liderliği de faşist hareketin liderliği de proleter değil, orta sınıftı: ekonomik durgunluk ve körelme koşulları altında entelektüellerin hayal kırıklığının sonucu.

Rusya’da, 1917’den önce, Batı sosyalizminin yardımıyla – marksizmle – devrimci bir ideoloji geliştirildi. Ancak bu ideoloji sadece devrim eylemine hizmet ediyordu, başka bir şeye değil. Devlet-kapitalist devriminin ve onun vurguncularının gelişen ihtiyaçlarına hizmet etmek için sürekli olarak değiştirilmesi ve yeniden donatılması gerekiyordu. En nihayetinde, bu ideoloji gerçeklikle olan tüm bağını yitirdi ve yeni egemen sınıfı korumak için bir silah, bir din olarak hizmet etti.

Bu ideolojiyle, hırslı işçiler tarafından desteklenen Rus aydınları, Çarlık toplumunun parçalanması, köylüler ve işçiler arasındaki geniş sosyal uçurum, gelişmemiş proleter bilinç ve savaştan sonra uluslararası kapitalizmin genel zayıflığı nedeniyle iktidarı ele geçirebildi ve elinde tutabildi. Ruslaştırılmış bir marksçı ideolojinin yardımıyla iktidara gelen Troçki’nin, iktidarı kaybettikten sonra, stalinistler tarafından marksizmin yozlaştırılmasına karşı devrimci ideolojiyi orijinal haliyle muhafaza etmekten başka seçeneği yoktu. Bu lüksü kaldırabiliyordu, çünkü ortaya çıkmasına yardım ettiği toplumsal sistemin demir gibi sonuçlarından kaçmıştı. Artık onurlu bir yaşam, yani muhalif bir yaşam sürebilirdi. Ancak aniden iktidara geri getirilmiş olsaydı, eylemleri o kadar küçümsediği Stalin’inkilerden farklı olamazdı. Ne de olsa Stalin’in kendisi de Lenin ve Troçki’nin politikalarının bir ürünüdür. Aslında, özel bir tip olarak “stalinistler”, kontrol edilebilir oldukları sürece, Lenin ve Troçki gibi liderlerin en çok ihtiyaç duydukları ve sevdikleri insan tipidir. Ama bazen şans döner. İktidar pozisyonlarına yükseltilen bolşevik astlar, güvenlik için tek güvencenin hapis, sürgün ve cinayet olduğunu sonuna kadar anlarlar.

1925 yılında baskıcı yöntemler, ulu önderin mutlak iktidarını güvence altına alacak kadar ilerlemiş değildi. Diktatörlük araçları hala demokratik kapitalizmin gelenekleri tarafından kısıtlanıyordu. Liderlik Lenin’in ölümünden sonra da devam etti; henüz ortada bir lider yoktu. Troçki sürgüne zorlanmış olsa da, otoriter hükümet biçiminin bozulmamışlığı onun hayatını on beş yıl boyunca bağışladı. Yakında Stalin’in yönetimine karşı hem eski hem de yeni muhalefetler kolayca yok edilecekti. Hitler’in “uzun bıçaklar gecesi”ndeki ezici başarısı, kendisine karşı etkili muhalefetin tamamını tek bir cesur vuruşla öldürmesi, Stalin’e kendi sorunlarıyla başa çıkma yolunu gösterdi. Her kim şu ya da bu zamanda Stalin’in zevkine ve mutlak yönetimine hoş gelmeyen fikirlere sahip olduğundan şüpheleniliyorsa, her kim eleştirel kapasitesi nedeniyle gelecekte mazlumların ve hayal kırıklığına uğramış bürokratların istekli kulaklarına ulaşabileceğinden şüpheleniliyorsa, ortadan kaldırıldı. Bu, Alman faşistlerinin Roehm, Strasser ve takipçilerinden kurtulduğu Nibelungen tarzında değil, Moskova Duruşmaları’nın gizli, entrikacı, alaycı tarzında, potansiyel muhaliflerin ölümünü bile kucaklayıcı ve sevilen lider Stalin’in daha büyük zaferi için kullanmak üzere yapıldı. Öldürülenlerin boşalttığı makamlara gelenlerin alkışları garantiydi. Geniş kitlelere “eski bolşeviklerin” hazin sonunu mutlulukla kabul ettirmek, propaganda bakanı için sadece bir görevdi. Böylece, yalnızca önde gelen bürokratik grup değil, tüm Rusya “işçilerin anavatanına ihanet edenlerin” işini bitirdi.

Stüdyo partilerinde Troçki’nin ölümünü gizlice kutlayan stalinizm savunucuları, saflıklarını belli ederek, Stalin’in Troçki’yi ortadan kaldırmakla neden ilgileneceğini soracaklardır. Ne de olsa Troçki, kudretli Stalin’e ve onun büyük Rusya’sına ne zarar verebilirdi ki? Ancak, Troçki’nin adını içerdiği için binlerce kitabı yok edebilen, öldürülen muhalefetin her başarısını silmek için tarihi tekrar tekrar yeniden yazabilen, Moskova Duruşmaları’nı düzenleyebilen bir bürokrasi, Rusya’daki yeni egemen sınıf için mükemmel bir övgü uyumundaki tek uyumsuz sesi susturmak için bir katil kiralayabilir veya bir gönüllü bulabilir. Komünist Parti içindeki son gözden düşmüş kişinin lideriyle kendini yücelten özdeşleşmesi, bu insanların gözlerinin önüne gerçeğin aynası tutulduğunda sergiledikleri aptalca fanatizm, Troçki’nin öldürülmesine şaşırmaya izin vermez. Sadece daha önce öldürülmemiş olması şaşırtıcıdır. Troçki suikastını anlamak için, Troçki’ninki de dahil olmak üzere, herhangi bir Bolşevik örgütün mekanizmasına ve ruhuna bakmak yeterlidir.

Troçki’nin ne zararı olabilirdi ki? Tam da Rusya’sına ve işçi devletine zarar vermeyi amaçlamadığı için iktidardaki Bolşevik bürokrasi ondan bu kadar yoğun bir şekilde nefret ediyordu. Troçkistler, bulundukları ülkelerde Lenin tarafından tasarlanan parti aracını en ufak bir şekilde değiştirmeye çalışmadıkları, ruhları bolşevizmin ruhu olarak kaldığı için, ayrı Komünist Partilerin sahipleri tarafından nefret edildiler.

Tarihin seri adımları, görünürdeki her türlü imkansızlığı mümkün kılmaktadır. Rusya, günümüz dünyasının yaşadığı büyük değişimlerden muaf değildir. Çalkalanan bir dünyada tüm hükümetler güvensiz hale gelir. Hiç kimse bir sonraki kasırganın nereye vuracağını bilemez. Her biri tüm olasılıkları hesaba katmak zorundadır. Troçki 1917’nin mirasını savunmakta ısrar ettiğinden, devlet kapitalizminde sosyalizmin temelini ve partinin yönetiminde işçilerin yönetimini gören Bolşevik olarak kaldığından, Stalin’in ve Stalin’i destekleyen bürokrasinin değiştirilmesinden başka bir şey istemediğinden, Stalin için gerçekten tehlikeliydi.

“Tek ülkede sosyalizm” sloganına karşı “sürekli devrim” gibi diğer argümanlara sahip olması oldukça anlamsızdır, çünkü devrimin kalıcılığı ve Rusya’nın izolasyonu sloganlara ve siyasi kararlara değil, en güçlü partinin bile üzerinde kontrol sahibi olmadığı gerçeklere bağlıdır. Bu tür argümanlar yalnızca siyasi partilerin uğruna mücadele ettiği oldukça sıradan çıkarları gizlemeye yarar.

Troçki’yi bu kadar tehlikeli kılan, Rusya ortamına ilişkin politikalarının devrimci olmayan karakteriydi. Rus bürokrasisi, mevcut dünya durumunun dünya proletaryasının çıkarları doğrultusunda devrimci değişikliklere elverişli olmadığını gayet iyi bilmektedir. Diktatörler ve bürokratlar, diktatörlük ve bürokrasi terimleriyle düşünürler. Korktukları taht iddiacılarıdır, sokaktaki ayaktakımı değil. Napolyon herhangi bir isyancı kalabalığı kontrol etmekte zorlanmadı; Fouché ve Talleyrand’ın entrikalarıyla başa çıkmakta ise çok daha fazla zorlandı. Yaşayan bir Troçki, uygun bir an geldiğinde Rus bürokrasisinin alt katmanlarının yardımıyla geri çağrılabilirdi. Stalin’in yerini alma, nihayetinde zafere ulaşma şansı, Troçki’nin eleştirilerini Stalin’in bireysel, acımasız ahlaksızlığıyla, Stalin yandaşlarının mide bulandırıcı, yeni zenginleşmiş tutumlarıyla sınırlamasına bağlıydı. İktidara ancak bürokrasinin büyük bölümünün yardımıyla dönebileceğini, Kremlin’deki koltuğuna ancak bir saray devrimi ya da başarılı bir Roehm darbesi sonrasında yeniden oturabileceğini fark etti. Siyasi programının tüm kullanışlı mistisizmine rağmen, Rus işçilerine, yeni efendilerinde yeni sömürücülerini görmeyi ve onlara korku ve zorunluluktan dolayı tahammül etmeyi şimdiye kadar öğrenmiş olması gereken işçilere, hitap etmenin aptallığını fark edemeyecek kadar gerçekçiydi. Yeni durumu hoş görmemek ve onaylamamak, kendi durumunu iyileştirme şansından vazgeçmek anlamına gelir; ve Rus ekonomisi genişlediği sürece, bireysel hırslar ve bireysel apolojiler bireylere hükmedecektir. Enayiler, değiştirme güçlerinin ötesinde olduğunu düşündükleri bir durumda ellerinden gelenin en iyisini yaparlar. Tam da Troçki bir devrimci değil, yalnızca mevcut Rus koşullarında liderlik için bir rakip olduğu için – ulusal bir kriz Stalin’in tahttan çekilmesini gerektirdiğinde yeniden örgütlenmekte olan bir bürokrasinin çağrısına uymaya her zaman hazır olduğu için – yeni, büyük emperyalist maceralara girişen mevcut yönetici klik için giderek daha tehlikeli hale geldi. Troçki’nin cinayeti, Rus emperyalizminin yeniden doğuşunun pek çok sonucundan biridir.

Bugün bolşevizm, kapitalist sömürüyü sürdürmesi beklenen, yavaş ama emin adımlarla tüm dünyayı kucaklayan ve artık işlemeyen özel mülkiyet ekonomisini daha büyük devlet kapitalist birimlerine dönüştüren büyük bir hareketin ilk aşaması olarak ortaya çıkmaktadır. Bolşevik komiserin yönetimi, mantıksal sonucunu tüm dünyaya yayılan faşist diktatörlüklerde bulmaktadır. Lenin ve Troçki sosyalizm için savaşırken aslında ne yaptıklarını ne kadar az biliyorlarsa, Hitler ve Mussolini de bugün bir büyük Almanya ve Roma İmparatorluğu için savaşırken ne yaptıklarını o kadar az biliyorlar. Dünyada insanların yapmak istedikleri ile gerçekte yaptıkları arasında büyük bir fark vardır. İnsanlar ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, onları aşan ve kendi şaşırtıcı planlarının sonuçlarıyla onları her zaman yeniden şaşırtan tarih karşısında çok küçüktürler.

1917’de Troçki, Bolşevik devriminin uluslararası faşist bir hareketle ve yeni bir dünya savaşının hazırlanması ve yürütülmesiyle sonuçlanacağını bizim bildiğimiz kadar az biliyordu. Gelişmelerin seyrini bilseydi, ya yirmi yıl önce öldürülürdü ya da bugün Stalin’in yerinde olurdu. Mevcut durumda, onun sonu, uluslararası işçi sınıfına ve dünya barışına karşı faşist karşı-devrimin bir kurbanı olmak oldu.

Yine de, Stalin’in Troçki’yi öldürmesine rağmen, bolşevizmin tüm biçimlerinin faşizm tarafından yerinden edilmesine rağmen, Troçki’nin tarihsel rolünün nihai bir değerlendirmesi, onu, kapitalist sömürü sistemini ilk kez bolşevizm tarafından tasarlanan, daha sonra Alman faşizmi tarafından tamamlanan ve nihayet şu anda yaşadığımız genel kasaplıkta yüceltilen yöntemlerle bilerek veya bilmeyerek uzatmaya çalışan dünya çapında bir hareketin büyük liderlerinden biri olarak Lenin, Mussolini, Stalin ve Hitler ile aynı çizgiye yerleştirmek zorunda kalacaktır. Bunun ardından – işçi hareketi başlayabilir.

Kaynak

WordPress.com’da Blog Oluşturun.

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın